• https://www.facebook.com/Sazeliyye
  • https://twitter.com/Sazeliyye
    • İbn Ataullah İskenderi'nin (ks) Hikem-i Ataiyye adlı tasavvuf klasiği
    • Şâzeliyye tarikatının Zerrûkıyye kolunun kurucusu Ahmed Zerruk el-Fâsî ks. (ö. 899/1493-94)
    • Sultan II. Abdülhamid Han'ın devam ettiği Şazeli tekkesi Zâfir Efendi Tekkesi (Ertuğrul Tekke)
    • II. Abdülhamid Han'ın Şazeli şeyhi Muhammed Zafir Efendi (ö.1903) ve kardeşleri
    • Şâzeli tarikatına mensup Osmanlı padişahı II. Abdülhamid Han
    • Unkapanı Şâzeli tekkesi (Şazeli Tekke Camii olarak bilinmektedir.)
    • Gaziantepli Kadiri-Şazeli şeyhi Hasan Arslan Hocaefendi (ö.2011)
    • ŞAZELİ ismi marka olarak TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ'ne 10 yıllığına tescil ettirildi!
    • Buna göre, bir başkası tarafından bu isim kullanılarak matbaa, TV, radyo, gazete, dergi, yayınevi, takvim vd. bilumum basım-yayım, eğitim-öğretim, kültür hizmetleri gerçekleştilemez.
Şâzeliyye Tarikatı

Derin Meselelerle Meşgul Olmamak

DERİNLERDE BOĞULMA
Prof. Dr. Süleyman Derin
Altınoluk Dergisi, Sayı: 294 (2010 - Ağustos), Sayfa: 038

Soru: Tasavvufi konuların derinliğini kavramak için nasıl bir yol takip edebiliriz? Bazı insanlar en temel ilmihal bilgilerini bilmeden fena ve beka gibi kavramlardan bahsediyor, ne dersiniz?

Her ilimde olduğu gibi tasavvufta da genele ve özele hitap eden konular vardır. Dünyadan kalben yüz çevirmek, farzları yerine getirmek, haramlardan kaçmak ve nafilelere dikkat etmek, kalbi manevi hastalıklardan korumak, niyetimizi düzeltmek gibi meseleler her salikin öncelikle öğrenmesi gereken elzem konulardır.

Zaten tasavvuf yolcusu bu temel konuları öğrenir ve yaşarsa, bunun sonucunda cezbe, fenâ, gaybet gibi yüksek halleri tabii olarak tadacaktır.

Günümüzde tasavvufa yapılan eleştirilerin en büyük sebebi öncekilerin ciddiyetle takip ettiği tedricilik prensibine bugün fazlaca riayet edilmemesidir.

Her ilimde başlangıç seviyesinde okunması gereken kitaplar ile sonlara yaklaşanların okuduğu kitaplar bir değildir, nasıl ki bir bebeğin beslenmesi için ihtiyaç duyduğu besinler bir yetişkine göre farklı ise, mübtedî bir salik ile müntehi (tasavvufta kemale ermiş) bir sufinin istifade ettiği kaynaklar farklıdır. Mesela Gazali’nin İhyâü Ulûmi’d-Dîn, Serrac’ın Luma’ gibi eserleri her mübtedi sâlikin okuyabileceği eserler iken, İbn Arabî Hazretlerinin Fütuhat-ı Mekkiyyesi ve Füsûsü’l-Hikem’i herkesin kolaylıkla anlayabileceği kitaplar değildir, zira bunlar müntehi sufiler için kaleme alınmıştır. Bu eserleri okuyanlar ciddi bir dini eğitim almamışlar ve bir kâmilin terbiyesinde bulunmamışlarsa pek çok konuyu yanlış anlamaları kaçınılmaz olacaktır.

Bu sebeple sufiler daima kendilerine gelen saliklerin manevi mertebelerine göre onlara muamele etmiş, onların ihtiyaçlarına göre tedrici bir terbiye metodu izlemişlerdir. Öncelikle onların temel ilmihal bilgilerini öğrenmelerini sağlamışlardır.

Bugün fıkhın en basit kurallarını bile bilmeyen ve İslam’ın temel şartlarını yerine getirmeyen insanların en muğlâk konularda fikirler beyan etmeleri, Hz. Mevlana ve İbn Arabî gibi Hakk dostlarının yüksek seviyeden sözlerini ulu orta dillerine pelesenk etmeleri tasavvufun yanlış anlaşılmasına hatta inkârına sebep olmaktadır. Bundan dolayı tasavvufu sevenlerin kullandıkları sözleri şeriat terazisi ile tartmaları gerekmektedir. Bir sufi “ben bir şey hakkında onun düşmanlarından değil, dostlarının yanlış tutumundan korkarım.” diyerek bu konuya dikkat çekmiştir. Yani bir harekete zarar verenler, genelde onun muhalifleri değil dostları olmaktadır.

Şeyh Zerruk’a göre İslam’ın apaçık konularını öğrenmeden, bir insanın sufilerin uzun riyazetler sonunda elde ettiği ince ilimleri öğrenmeye kalkışması kendi nefsine ve hevasına aldanmasıdır. “Özellikle de ibadetlerin fıkhî boyutunu öğrenmeden, manevi hallerin sünnete uygunluğunu bilmeden, nefsini kötülüklerden temizlemeden tecelli peşinde koşan veya bunları iddia edenler aldanmıştır” der. (Ahmet Zerruk, Kavaidü’t-Tasavvuf, Şam, Dârul-Kalem, 2004, s.33)

Bugün Bayezid-i Bistami, Hallac-ı Mansur, İbn Arabî, Mevlana gibi büyük Allah dostlarının sözlerini anlamaya çalışan ama Kuran ve sünnetin emirlerine karşı umursamaz görünen insanların varlığı her ne kadar yeni bir şey olmasa da ciddi olarak günümüz tasavvufunun bir meselesidir. Bu büyük insanların sözlerini halkın gözünde bir makam kazanmak için kullananları; Hz. Mevlana kuşları avlamak için onların seslerini taklid eden avcılara benzetir.

İbn Ataullah İskenderî’nin bu konudaki şu sözü gerçekten önümüzü aydınlatan önemli bir prensip olmalıdır: “Gaybi bilgilerden senden gizli kalan işlere muttali olmaya çalışmaktansa, nefsinin senden gizli kalan ayıplarına muttali olmaya çalışman çok daha hayırlıdır”.

Sufilere göre kulluğun vazifelerini yerine getirmeden keşf ve gaybi bilgilerin peşinde koşmak, şatahat türü bilgilerle meşgul olmak, kalbi kötü hastalıklardan boşaltmadan (tahalli), güzel ahlak ile süslemeyip (tehalli) de, tecelli ile uğraşmak şeytanın oyunundan başka bir şey değildir. Diğer bir deyişle de şeriat, tarikat ve hakikat sistemine girmeden direkt olarak bu yolculuğun son halkası olan hakikat boyutuna atlamak insanı yoldan çıkarır.
Şâzelî Şeyhler