Tasavvuf ve Fıkıh İlişkisi
Şâzelî-Darkavî Şeyhi Ahmed el-Alavî Risâletü'n-nâsır ma'rûf fi'z-zebbi an mecdi't-tasavvuf adlı eserinde şöyle demiştir:
"İmam Mâlik'in birçok güvenilir kaynakta yer alan sözü şudur: "Her kim tasavvufa girer de fıkıha önem vermezse zındıklığa bulaşmış demektir. Her kim fıkıhçı olur da tasavvufla ilgilenmezse bu kez fıska girmiş demektir. Her ikisini bir arada götürebilen kimse ise hakikat ehlidir."
Bizce kesin olarak sabittir ki o [İmam Mâlik] sufi bir zât olup, sadece sufileri seven (muhib) bir kimse değildi. Aksi halde, kendi sözünden anlaşılan "her kim fıkıhla uğraşır da tasavvufla meşgul olmazsa fasıklaşır" şeklindeki ifadenin kapsamına kendisi girmiş olur. Allah onu bundan uzak tutsun. Onun böylesine açık ifadelerle tasavvuf ve fıkhın ikisini birden ayrılmaz iki parça olarak gösterip, fıkhı tasavvufsuz eksik görmesi, tasavvuf ekolüne verdiği değeri gösterme noktasında yeterlidir. Netice olarak İmam Mâlik (ra) tasavvuf ve fıkhı bir arada toplayan bir zattır. Bu da kendisinden beklenmeyen bir şey değildir. Çünkü tasavvuf demek, Allah'a yönelmedeki sıdk demektir.
Bununla birlikte biri çıkıp, "o asırda Hâris el-Muhâsibî gibi tasavvufa bağlanmış olan başkalarında görülen durumların benzeri İmam Mâlik'te neden zuhur etmemiştir?" diye sorabilir.
Bunun cevabı şudur: İmam Mâlik'in (ra) özrü, önünde duran daha zaruri bir meşguliyetinin bulunmasıdır ki o da fıkhî kaidelerin korunması ve onların bir araya getirilip derlenmesidir. Başkasının güç yetiremeyeceği bu işte kendisini yeterli görüyordu. Fakat yine de bütün bunlar, İmam'ın mutasavvıflıkta ilerlemiş kimseler gibi, onların yaptıklarına ve ehli olmayanlara açıklamamayı emrettikleri sırların inceliklerine katılarak bunda ilerlemiş olmasına engel değildir. Nitekim Ebu İshak Şâtibî'nin de el-Muvafakat adlı kitabında (cilt 4, sayfa 361) aktardığı gibi, İmam Mâlik kendisinden söz ederken, kendisinde, kimseye bahsetmediği ve aktarmadığı ilimlerin ve hadislerin olduğunu söylemiştir.
Şimdi bu durumda ey kardeş, bu "kimseye açmadığı" ilmin fıkıh ilmi olabileceğini mi sanıyorsun? Ben sanmıyorum, çünkü bunu gizlemesi, saklamazı caiz olmaz. Çünkü fıkhın bilinmesi herkesçe gerekli bir şey olup, mükellefler bununla yükümlüdür. Ve bunu başkasına söylememek, açıklamamak da fıkhi açıdan bir suç teşkil eder. Büyük ulema da bu konudaki ayet ve hadis sebebiyle bundan uzaktır. İmam Mâlik'in Peygamber'den miras alınmış ve umuma açıklamadığı ilimleri de olabileceğini mümkündür. Bunu mümkün görmeyiş ancak sünnet kitaplarına vakıf olmamaktan kaynaklanabilir. Örneğin İmam Buhârî'nin kaydettiği Ebu Hüreyre'ye (ra) ait söz: "Ben Rasulullah'tan iki kab (iki çeşit) ilim aldım. Birisini yaydım, fakat diğerini yaymış olsaydım başımı vururdunuz." Bu söz, Şâtıbî ve başkalarının İmam Mâlik'ten aktardığı hususu teyit eden bir ifadedir. Bu haberi sadece Ebu Hüreyre (ra) söylemiş değildir. Yine Buhârî de tek nakilci değildir. Çünkü araştıran kimse bu konuda seleften aktarılan, delil olarak gösterilecek sahih nakillere ulaşmakta zorlanmayacaktır.
Bu, İmam Mâlik'le ilgili, onun tasavvufla ilişkisi açısından aktarılanların özetidir."
(Ahmed el-Alavi, Tasavvufun Hakikati, çev. İbrahim Doğu, İstanbul: İnsan Yayınları, 2005, s. 33-34)