• https://www.facebook.com/Sazeliyye
  • https://twitter.com/Sazeliyye
    • İbn Ataullah İskenderi'nin (ks) Hikem-i Ataiyye adlı tasavvuf klasiği
    • Şâzeliyye tarikatının Zerrûkıyye kolunun kurucusu Ahmed Zerruk el-Fâsî ks. (ö. 899/1493-94)
    • Sultan II. Abdülhamid Han'ın devam ettiği Şazeli tekkesi Zâfir Efendi Tekkesi (Ertuğrul Tekke)
    • II. Abdülhamid Han'ın Şazeli şeyhi Muhammed Zafir Efendi (ö.1903) ve kardeşleri
    • Şâzeli tarikatına mensup Osmanlı padişahı II. Abdülhamid Han
    • Unkapanı Şâzeli tekkesi (Şazeli Tekke Camii olarak bilinmektedir.)
    • Gaziantepli Kadiri-Şazeli şeyhi Hasan Arslan Hocaefendi (ö.2011)
    • ŞAZELİ ismi marka olarak TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ'ne 10 yıllığına tescil ettirildi!
    • Buna göre, bir başkası tarafından bu isim kullanılarak matbaa, TV, radyo, gazete, dergi, yayınevi, takvim vd. bilumum basım-yayım, eğitim-öğretim, kültür hizmetleri gerçekleştilemez.
Şâzeliyye Tarikatı

Bela ve Dert

“Sizden herhangi biriniz, altının kalitesini ateşte denediği gibi, şüphesiz Allah da sizden birilerinizi bela ile sınar. Kiminiz, saf altın gibi çıkar. Bu, Yüce Allah’ın şüpheli şeyleri dahi işlemekten koruduğu kimsedir. Kiminiz, bundan daha aşağı bir halde çıkar. Bu da kısmen şüpheli bazı işler yapan kimsedir. Kimisi de kara altın gibi çıkar. İşte bu da fitneye maruz kalmış olan kimsedir.”
(Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebir, VIII, 166, h. 7698; Hâkim, Müstedrek, IV, 350, h. 7878)

“Müminin işi ne acayiptir! Çünkü her durum kendisi için hayırlıdır ve bu sadece mümine has bir durumdur. Eğer kendisine sevinilecek bir şey isabet ederse şükreder ve bu onun için hayır olur. Eğer ona zararı dokunacak bir şey isabet ederse sabreder, bu da onun için hayırlı olur.”
(Müslim, Zühd, 64, h. 2999; Ahmed, Müsned, IV, 332, h. 18954; Dârimî, Rekaik, 61, h. 2777)

Yüce Allah’ın, “Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür.” (Nisa suresi, 123) buyruğunu, Peygamberimiz şöyle açıklamıştır: “Bu ayette geçen ceza, kulun yakalandığı bir sıtma hastalığı veya başına gelen bir musibet yahut kaybettiği küçük bir miktar dünyalık için üzülmesi gibi maruz kaldığı her tür sıkıntıdır. Sonunda kul, saf altının kor ateşten temizlenip çıktığı gibi, günahlarından temizlenir çıkar.”
(Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 3, h. 2991; Ahmed, Müsned, VI, 218, h. 25877)

“Mümin bir kişiye hastalık, yorgunluk, geçmişe üzülmek, gelecekten tasalanmak ve başkalarından kaynaklanan sıkıntıdan, ayağa diken batmasına varıncaya kadar başına gelen her şeyi, Allah, onun günahlarını bağışlamaya vesile kılar.”
(Buhârî, Merdâ, 1; Müslim, Birr, 52, h. 2573; Tirmizî, Cenaiz, 1, h. 966)

“Allah bir kulu için hayır murad ederse, onun cezasını daha dünyadayken verir. Günahı sebebiyle kula dünyadayken dokunulmayıp, cezasının kıyamet gününe ertelenmesi ise onun için kötüdür.”
(Tirmizî, Zühd, 56, h. 2396; Hâkim, Müstedrek, IV, 651, h. 8799)

“…Yeryüzünde günahsız bir şekilde yürüyene kadar belalar mümin kulun yakasını bırakmaz.”
(Tirmizî, Zühd, 56, h. 2398; Nesâî, Tıb, 4, h. 7481; İbn Mâce, Fiten, 23, h. 4023)

“Allah’ın huzuruna günahsız olarak varmaları için, mümin erkek ve kadından canı, evlatları ve malı hususunda belalar hiç eksik olmaz.”
(Buhârî, Edebü’l-müfred, s. 174, h. 498; Tirmizî, Zühd, 56, h. 2399; Ahmed, Müsned, II, 287, 450, h. 7846, 9810)

“Şayet kula, Allah’ın katında, ameliyle ulaşamayacağı bir derece takdir edilirse, Allah onu bedeni, çocuğu veya malı ile sınar. Sonra Allah, kendisine takdir edilen dereceye ulaşması için onu sabrettirir.”
(Ebû Dâvud, Cenâiz, 1, h. 3090; Ahmed, Müsned, V, 272, h. 22392)

“Müslüman’a bir diken batması ve ondan daha büyük bir şey isabet etmez ki bu yüzden Allah onun mertebesini bir derece yükseltmiş ve/veya bir günahını silmemiş olsun.”
(Müslim, Birr, 46-47, h. 2572; Münâvî, Feyzu’l-kadîr, V, 497, h. 8098. Bkz. İbrahim Canan, Muhtasar Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 11, s. 533, h. 4141-4142)

“Allah, kuluna, işlediği bir günah vesilesiyle de fayda verebilir.”
(İbn Ebi’d-Dünya, Hadislerde Tevbe, s. 107, n. 199; Kudâî, Müsnedü’ş-şihab, II, 159, h. 1095; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliya, VIII, 199; el-Hindî, Kenzu’l-ummal, IV, 416, h. 10339)

“Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeyecek olsaydınız, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyen, fakat ardından tevbe ve istiğfar eden kimseler yaratır ve onları bağışlardı.”
(Müslim, Tevbe, 9, h. 2748; Tirmizî, Daavat, 99, h. 3539)
Demek ki asıl olan günah işlememek değil, günahın pişmanlığıyla Allah’a yönelip O’nun merhametine sığınmaktır.

“Şüphesiz Allah, her hüzünlü kalbi sever.”
(İbn Ebi’d-Dünya, Hüzün, h. 2; Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyin, II, 351, h. 1480; Kudâî, Müsnedü’ş-şihab, II, 149, h. 1075; Hâkim, Müstedrek, IV, 351, h. 7884)

“Hüzünlü olmalısınız. Çünkü hüzün kalbin anahtarıdır.”
(Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebir, XI, 267, h. 11694; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, X, 557, h. 18216; Münâvî, Feyzu’l-kadir, IV, 339, h. 5521; Rûdânî, Cem’u’l-fevâid, c. 10, s. 376, h. 9742)

Musa (as) veya Davud (as), “Ey Rabbim! Seni nerede bulabilirim?” diye sorunca, Cenâb-ı Allah, “Beni kalbi kırık kimselerin yanında bulursun” karşılığını vermiştir. (İbn Ebi’d-Dünya, Hüzün, s. 36; Ahmed, Kitabü’z-zühd, I, 120; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliya, II, 364, IV, 32, VI, 177)
Çünkü mahzun ve kırık kalpler Allah’a yönelir ve sığınır. Hüzün kalplerin cilasıdır. Kabul edilen dua, hüzünlerin canlandırdığı duadır.

“Mükâfatın büyüklüğü, belanın büyüklüğü ile orantılıdır. Allah bir topluluğu sevdi mi onları musibetlerle imtihan eder. Kim bundan razı olursa Allah’ın rızasını kazanır, kim de razı olmaz kızgınlık gösterirse Allah da o kimseye kızar.”
(Tirmizî, Zühd, 56, h. 2396; İbn Mâce, Fiten, 23, h. 4031)

“İnsanlardan en çok musibete uğrayanlar peygamberler, sonra derecelerine göre diğerleridir. Kişi dindarlığı nispetinde belalara maruz kalır. Dini sağlamsa belası daha ağır olur, dininde gevşek ise ona göre bela verilir. Kul hatalarından (günahlarından) sıyrılmış olarak yürüyünceye kadar bela onu bırakmaz.”
(Tirmizî, Zühd, 56, h. 2398; Nesâî, Tıb, 4, h. 7481; Ahmed, Müsned, I, 172, 173, h. 1481, 1494)

“Kadere iman, kaygı ve üzüntüyü giderir.”
(Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, I, 187, h. 277; Münâvî, Feyzu’l-kadîr, III, 187, h. 3101)

“Sen işlerinde Allah’ı (emir ve yasaklarını) gözet ki Allah da seni gözetip kollasın.”
(Tirmizî, Kıyamet, 59, h. 2516; Ahmed, Müsned, I, 293, h. 2669)

“Kişinin fitnesi (imtihan ve belası, genellikle) ailesinde, malında, çocuğunda ve komşusundadır. Namazı, orucu, sadakası, insanlara iyiliği emredip kötülükten sakındırması bu belaya kefâret olur!”
(Buhârî, Mevâkitu’s-salât, 3; Tirmizî, Fiten, 71, h. 2258)

“Musibete uğradığı sıkıntılı zamanlarında duasının Allah tarafından kabul edilmesini isteyen kimse, rahat zamanlarında O’na çok dua etsin.”
(Tirmizî, Daavat, 9, h. 3382; Ebû Ya’la, Müsned, XI, 284, h. 6397; Hâkim, Müstedrek, I, 729, h. 1997)

“Rahatlık zamanlarında Allah’a yönel, O’nu tanı ve O’na dua et ki sıkıntılı zamanlarda da Allah sana yönelsin, seni tanısın ve sana yardım etsin.”
(Taberânî, ed-Dua, s. 33, h. 41; Beyhakî, Şuabü’l-iman, II, 51, h. 1139)

“Mal, yaratılış, çocuk sahibi olmak gibi dünyevî nimetler hususunda sizden üstte olanlara bakıp da üzülmeyin, aşağıda olanlara bakın. Çünkü bu, Allah’ın size verdiği nimetleri küçümsememeniz için en uygun yoldur.”
(Buhârî, Rikak, 30; Müslim, Zühd, 8, h. 2963; Tirmizî, Kıyâmet, 58, h. 2513)

“Kime dua kapısı açılmışsa, ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah’tan talep edilen (dünyevî) şeylerden O’nun en çok sevdiği, âfiyettir. Dua, inen ve henüz inmemiş her çeşit musibet için faydalıdır. kazâyı/kaderi ancak dua geri çevirir. Öyleyse ey Allah’ın kulları duaya sarılın.”
(Tirmizî, Daavât, 102, h. 3548; Hâkim, Müstedrek, I, 670, 675, h. 1815, 1833; Ahmed, Müsned, V, 234, h. 22097)

“Sadaka vermek, Allah’ın gazabını teskin eder ve kötü ölüme engel olur.”
(Tirmizî, Zekât 28, h. 664; İbn Hibban, Sahih, VIII, 103, h. 3309)


“Sadaka, kötü kazâyı/kaderi önler.”
(Münâvî, Feyzu’l-kadir, III, 386, h. 3725; el-Hindî, Kenzu’l-ummal, III, 8, h. 5144)


“Sadaka, yetmiş kötülük/şer kapısını kapatır.”
(Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebir, IV, 274, h. 4402; Beyhakî, Şuabü’l-iman, III, 29, h. 2782; Münâvî, Feyzu’l-kadir, IV, 236, h. 5142)


“Sadakayı çabuk verin! Çünkü belâ onu aşıp geçemez.”
(Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, VI, 9, h. 5643; Beyhakî, Şuabü’l-iman, III, 214, h. 3353; Münâvî, Feyzu’l-kadir, IIIV, 195, h. 3122)

“Allah’ı, sana olmasını hükmettiği (yani başına gelen) bir şeyle ilgili olarak suçlama.”
(Ahmed, Müsned, V, 318, h. 22769; Beyhakî, Şuabü’l-iman, VII, 123, 232, h. 9714, 10126; İbn Ebi’d-Dünya, Allah’ın Hükmüne Razı Olmak, h. 5, 47)


“Allah, Müslüman kulunun hayrına olan şeyden başka bir şeyi takdir etmez.”
(Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, VII, 242, h. 7390; Bezzâr, Müsned, VI, 15, h. 2088; el-Hindî, Kenzu’l-ummal, I, 276, h. 787)

“Sizden hiç kimse, maruz kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temenni etmesin. Mutlaka böylesi bir şey yapmak mecburiyetinde hissederse, bari şöyle desin: Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise yaşat, ölüm hayırlı ise canımı al.”
(Buhârî, Merda, 19; Müslim, Zikr 10, h. 2680)

“…Kim sabretmeye çalışır, kendini buna zorlarsa, Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve büyük bir nimet verilmemiştir.”
(Buhârî, Rikak, 20; Müslim, Zekat, 124, h. 1053)

“Bil ki, hoşlanmadığın bir şeye sabretmede çok hayır ve fayda vardır. Zafer, sabırla elde edilir. Kurtuluş, sıkıntının yanı başındadır. Zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.”
(Ahmed, Müsned, I, 307, h. 2804; Hâkim, Müstedrek, III, 623-624, h. 6303-6304)

“Bir kimse istiğfara devam ederse / çokça istiğfar ederse, Allah azze ve celle ona her sıkıntısı için bir çıkış yolu, her keder için bir ferahlık sağlar ve ona hiç beklemediği bir yerden rızık verir.”
(Ebû Dâvud, Vitir, 26, h. 1518; İbn Mâce, Edeb, 57, h. 3819; Nesâî, Amelü’l-yevm ve’l-leyl, 126, h. 10290; Ahmed, Müsned, I, 248, h. 2234)

Sana faydalı olacak şeyi yapmaya gayret et. Allah’tan yardım dileme hususunda âcizlik/gevşeklik gösterme. Başına bir musibet geldiğinde “keşke şöyle yapsaydım da böyle olmasaydı” deme. Bilakis, “Allah böyle takdir etmiş. O dilediğini yapar” de. Çünkü “şayet, keşke” şeklindeki düşünce ve sözler, şeytanın işine yol açar.”
(Müslim, Kader, 34, h. 2664; Nesâî, Amelü’l-yevm ve’l-leyl, VI, 159, h. 10457-10459; İbn Mâce, Mukaddime, 10, h. 79, Zühd, 14, h. 4168)

Şâzelî Şeyhler