• https://www.facebook.com/Sazeliyye
  • https://twitter.com/Sazeliyye
    • İbn Ataullah İskenderi'nin (ks) Hikem-i Ataiyye adlı tasavvuf klasiği
    • Şâzeliyye tarikatının Zerrûkıyye kolunun kurucusu Ahmed Zerruk el-Fâsî ks. (ö. 899/1493-94)
    • Sultan II. Abdülhamid Han'ın devam ettiği Şazeli tekkesi Zâfir Efendi Tekkesi (Ertuğrul Tekke)
    • II. Abdülhamid Han'ın Şazeli şeyhi Muhammed Zafir Efendi (ö.1903) ve kardeşleri
    • Şâzeli tarikatına mensup Osmanlı padişahı II. Abdülhamid Han
    • Unkapanı Şâzeli tekkesi (Şazeli Tekke Camii olarak bilinmektedir.)
    • Gaziantepli Kadiri-Şazeli şeyhi Hasan Arslan Hocaefendi (ö.2011)
    • ŞAZELİ ismi marka olarak TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ'ne 10 yıllığına tescil ettirildi!
    • Buna göre, bir başkası tarafından bu isim kullanılarak matbaa, TV, radyo, gazete, dergi, yayınevi, takvim vd. bilumum basım-yayım, eğitim-öğretim, kültür hizmetleri gerçekleştilemez.
Şâzeliyye Tarikatı

Tasavvufun Esasları (Kitap Tanıtımı)

TASAVVUFUN ESASLARI*

* Tasavvufun Esasları kitabındaki mütercimin önsözünden iktibastır.

İslam tarihinde,  tasavvufun ve bunu gerçek bir şekilde temsil etmeye çalışan hakiki sufilerin hem ilmî hem ameli hem de ahlaki sahadaki olumlu rolleri göz ardı edilemeyecek gerçeklerdendir. Sufilerin gerçekleştirmek istediği ideal olan “ihsan mertebesinin tahakkuku” ve bu tahakkukun sağlanması için tövbe, zühd, vera vb. iyi ahlaki özellikleri kazanmaya ve yalan, hırs, kibir, kıskançlık gibi kötü ahlaktan kurtulmaya verdikleri özel önem her zaman sufileri İslam toplumunda ilgi gören bir topluluk yapmıştır.

Günümüzde tasavvuf tekrar büyük bir ilgiyle karşı karşıyadır. Fakat tasavvufun Müslümanların içinde bulunduğu ilmî, ameli ve ahlaki problemlerin çözümünde tarihte oynadığı rolün tekerrür etmesi için tasavvufu hem ameli hem ilmî sahada hakkıyla temsil edecek sadık müritlere ihtiyaç vardır. Son dönemde ortaya atılan ve temel saiklerinin İslamî usullerden ve İslamî bakış açısından uzak olduğu hemen anlaşılabilen, ilmî bir metodoloji takip etmeyen, adalet ve objektiflikten uzak genel olarak sufiler tarafından bile ihtiyatla karşılanmış birkaç şahsiyet ve olumsuz bir takım örneklerden yola çıkılarak toptancı bir anlayışla yapılan tasavvuf karşıtı iddiaları dikkate almadan, hakikati arayan bir ruhla tasavvuf tarihi incelendiğinde önümüze iki büyük fenomen ortaya çıkmaktadır: İlki, tasavvufun kendisinin hakikatinin büyüklüğü, tasavvufun öncülerinin samimiyeti, ihlası, bilginliği ve İslam’ı yaşamak ve toplumda yaşanması için verdikleri büyük çabalar ve ikinci olarak da tasavvuf ehli oldukları iddiasında bulunan bazılarının hurafeleri ve haktan uzak olmalarıdır. Tasavvufun bir ilim olarak doğuşu ve gelişme dönemindeki büyüklüğü, hakka ve hakikate yakınlığı ve onu sırtında taşıyan öncülerin aynı zamanda İslam’ın öncüleri ve İslam’ı sırtında taşıyan âlimler olmaları, tasavvufu sadece bir iddia olmaktan korumuş ve sağlam esaslara dayanan gerçek bir ilim dalı olarak İslam tarihinde rol alması sonucunu doğurmuştur. Tasavvufun kendisinde değil fakat bir yol olarak sülûk edilmesinde, kendine has özelliklerinden dolayı tarihte birçok olumsuzluklar da ortaya çıkmıştır. Fakat meydana gelen bu olumsuzluklara karşı ilk önce mücadeleye girişenler yine sufilerin kendileri olmuş ve bu hataların kurumsallaşmasını engellemişlerdir. Bu çabalar sonucunda tasavvuf ilminin aslı ve esası bize kesintiye uğramadan ve bozulmadan ulaşmıştır. Genel olarak İslam ilim tarihine, İslam ulemasının ürettikleri mirasa ilgi gösteren ve bu kaynakları hakkıyla incelemek isteyenlerin, özelde ise uzmanlık sahasını tasavvuf olarak seçmiş olan araştırmacıların ilmî tasavvuf eserlerine ilgisi kaçınılmazdır. Aynı zamanda herkesin kolaylıkla bilgiye ulaşabildiği, insanların uzmanlık sahalarının dışında olan sahalara da ilgi duyduğu günümüzde genel okuyucular da tasavvuf kitaplarına ilgi göstermektedirler. Fakat bu ilginin neticesinde bir verim alınabilmesi, tasavvuf mirasının doğru bir şekilde incelenip tahlil edilebilmesi ve doğru sonuçlara ulaşılabilmesi için tasavvufun aslı ve esası, bu yolu samimi ve doğru bir şekilde temsil edenler ile tasavvuf iddiacılarının birbirinden kalın çizgilerle ayrılması gerekmektedir. Tasavvufa ilgi gösteren hakikat taliplerinin doğru sonuçlara ulaşması için ellerinde doğru ile yanlışı, hak ile batılı ayıracak kaynaklar bulunması gerekmektedir. Bunun için de tasavvufun ne olduğunu, bu yolda hedefe varmak isteyen bir kimsenin uyması gereken kurallar ve aşmaması gereken sınırları ilmî şekilde arz edecek kitaplara olan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır.    

Şeyh Ahmed Zerrûk’un (ö. 899) Tasavvufun Esasları isimli eseri işte bu konu da bize yol gösteren en önemli kitaplardan birisidir. Türkçede tasavvuf hakkında birçok telif ve tercüme eser olmasına rağmen bu eser, bizim hem tasavvuf hakkında hem de tasavvuf ehli olan sufiler ve sufilik iddiasında bulunanlar hakkında hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt etmemizde yol haritası olacak muazzam bir eserdir. Eser, tasavvuf hakkında kitaplarda dağınık bir şekilde bulunan birçok esası toplamış, onları sistematize etmiş, tasavvufun fıkıh, akide gibi diğer ilim dallarıyla alakasını ortaya koyarak tasavvufun esasları olarak önümüze koymuştur.

 Aynı zamanda bir fıkıhçı, bir hadis şerhçisi ve akideyle ilgili sahalarda geniş bilgisi olan Şeyh Ahmed Zerrûk, kendisinden önce denenmemiş bir metot takip etmiş, tasavvuf, akaid, usulü fıkh ve fıkhı sistematik olarak birleştirmiş ve bize muhteşem bir eser bırakmıştır. Maalesef kendisinden sonra geliştirilmese de Şeyh Ahmet Zerrûk’un sahasındaki tek olan eseri bize her zaman var olduğu iddia edilen şeriat, tarikat ve hakikat birlikteliğini açık, seçik ve bir disiplin içerisinde ortaya koymuştur.  Eser, “Tasavvufun esasları” ismini taşımasına rağmen içerisinde müstakil olarak birçok fıkıh, usulü fıkh ve akaid kaidelerini de barındırmaktadır. Şeyh Ahmet Zerrûk’un,“Bu muhtasar ve bölümlerinin hedefi tasavvufun kaideleri ve esaslarıyla şeriat ve hakikati birleştirip tarikatı, fıkıh ve usullere (akaid-inanç esasları) ulaştıracak, bağlayacak şekilde bir giriştir.” diyerek kaleme almaya başladığı eseri, kimi zaman tasavvuf fıkhı, kimi zaman tasavvuf felsefesi, kimi zaman sufilerin özeleştirisi, kimi zaman İslami ilimlerin birbirinden ayrılmazlığının bir sunumu diyebileceğimiz muazzam bir eser ve hakikat ve ilim sevdalılarının günlük zikir gibi devam edecekleri bir kitaptır.

Bütün bunlarla birlikte gündelik hayatta bir Müslümanın karşılaşacağı bir çok konuya değinen Şeyh Ahmed Zerrûk bize aynı zamanda şahıslar ve olaylar hakkında bir hükme varmak istersek bunu hak ve adalet çerçevesinde edep sınırlarını aşmadan nasıl yapmamız gerektiğini göstererek insanlar ve eşya ile muamelemizde İslami bir bakış açısı kazandırmaktadır.

 Şeyh Ahmed Zerrûk’un kitabında asıl konunun tasavvuf olması hasebiyle tasavvuf hakkında sorulan, “Tasavvufun esası nedir? Tasavvufun İslam’la alakası nedir? Tasavvufa kimler ehildir? Şeyh olmadan Allah’a ulaşmak mümkün müdür? Tasavvuf fakirlik mi demektir? Tasavvufta neden bir şeyhe bağlanmak gereklidir? Birkaç şeyhimiz olsa ne olur? Sufi, fakir ve melameti arasındaki farklar nelerdir? Tasavvuf ilmini nasıl tahsil edeceğiz? Tasavvuf kitaplarından nasıl faydalanacağız? Tasavvufta semâ iddia edildiği gibi caiz midir, caizse hangi şartlarda caizdir? İnsanlardaki olağanüstü hâlleri nasıl birbirinden ayıracağız? Tasavvufta neden hikâyeler ve kıssalar çok anlatılır? Kendileri hakkında ihtilaf olan İbn-i Arabî, Hallâc-ı Mansûr vb. şahsiyetlere nasıl yaklaşacağız?” gibi pek çok sorunun cevabı bulunmaktadır. Şeyh Ahmed Zerrûk, meseleleri açıklarken izlediği metotta Kur’an, sünnet ve selef ulemasından şahit getirmesinin yanında, ilmî, akli ve fıkhi kaidelere yoğun bir şekilde dayanmaktadır. Fakat dikkat edilmesi gereken bir nokta Şeyh Ahmed ez-Zerrûk’un Maliki mezhebinden olması dolayısıyla gerek usulü fıkh gerekse fıkıh kaidelerinde genel olarak Maliki ulemasının kaynaklarına dayanmasıdır.

İlimle uğraşmak insanın dünyada yapacağı en büyük uğraşıdır. İslami ilimlerle uğraşmak ise daha büyük bir makamdır. İlmi sadece öğrenmek için değil yaşamak için talep eden tasavvuf bize İslam’ın nasıl yaşanacağı hakkında büyük bir yol haritası bırakmıştır. Şeyh Zerrûk’un asıl olarak Allah’a samimi bir şekilde yönelmek diye tanımladığı tasavvuf, içerisinde İslam’ı tanımak ve İslam’ın içselleştirilerek ihlaslı bir şekilde nasıl yaşanacağı, insanı tanımak, onu anlamlandırmak, dünyadaki konumunu belirlemek, Allah’la olan ilişkisini çözümlemek, dünyada gamsız, kedersiz, hırssız yaşamak, sabır, şükür, ihlas, takva, züht, vera vb. İslam’da ne kadar iyi görülen vasıf varsa insanın onunla donanmak; haset, bencillik, hırs gıybet, dinî, dünyevi menfaatler için kullanma gibi ne kadar kötü ahlak varsa ondan kurtulmak gibi birçok hayati konuyla bağlantılı bir ilim dalıdır. Bu ilimle ilgilenmek tabii ki ilmî boyutunun yanında insanın negatif ve pozitif yanlarıyla kendini tanımasını, kendini keşfetmesini, kendinden bir şeyler bulmasını sağlamasından dolayı insana daha farklı bir boyut kazandırmaktadır. Kitapta bu konulara diğer tasavvuf kitaplarındaki kadar detaylı olmasa da birçok işaret vardır.

Şeyh Ahmed Zerrûk aynı zamanda İbnu Atâullâh’ın Hikmetler kitabının en önemli şarihlerinden birisi olması hasebiyle kitabında yoğun bir şekilde İbnu Atâullâh izleri görülmektedir. Hatta birçok kaidenin Hikmetler’in şerhi olduğunu söyleyebiliriz.

Okuyucunun dikkatini çekeceği gibi Şeyh Ahmed Zerrûk’un kitabı  genel yazılardan oluşan bir kitap değil, belli ıstılah ve kavramlara sahip, bir alt yapı gerektiren ve ağır ağır okunması gereken bir kitaptır. Konulara vâkıf bir hocanın gözetiminde baştan sona okunması bu metodu takip edenlerin hem ilim ve fikir dünyasında hem de meselelere bakış açılarında farklı kapılar açacaktır.

Şeyh Ahmed Zerrûk asıl olarak Şazelî tarikatına mensup olmasına rağmen tasavvufun belli metotlarla pratiğe dönüşmüş hali olan tarikatlardan bahsetmek yerine tasavvufun genel esaslarını inceleyerek genel olarak bütün sufiler tarafından kabul görmüş olan kaide ve esasları incelemiştir.

http://www.ahmedzerruk.net/tasavvufun-esaslari 

 

Şâzelî Şeyhler