• https://www.facebook.com/Sazeliyye
  • https://twitter.com/Sazeliyye
    • İbn Ataullah İskenderi'nin (ks) Hikem-i Ataiyye adlı tasavvuf klasiği
    • Şâzeliyye tarikatının Zerrûkıyye kolunun kurucusu Ahmed Zerruk el-Fâsî ks. (ö. 899/1493-94)
    • Sultan II. Abdülhamid Han'ın devam ettiği Şazeli tekkesi Zâfir Efendi Tekkesi (Ertuğrul Tekke)
    • II. Abdülhamid Han'ın Şazeli şeyhi Muhammed Zafir Efendi (ö.1903) ve kardeşleri
    • Şâzeli tarikatına mensup Osmanlı padişahı II. Abdülhamid Han
    • Unkapanı Şâzeli tekkesi (Şazeli Tekke Camii olarak bilinmektedir.)
    • Gaziantepli Kadiri-Şazeli şeyhi Hasan Arslan Hocaefendi (ö.2011)
    • ŞAZELİ ismi marka olarak TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ'ne 10 yıllığına tescil ettirildi!
    • Buna göre, bir başkası tarafından bu isim kullanılarak matbaa, TV, radyo, gazete, dergi, yayınevi, takvim vd. bilumum basım-yayım, eğitim-öğretim, kültür hizmetleri gerçekleştilemez.
Şâzeliyye Tarikatı

Osmanlı Padişahları ve Tasavvuf

YAVUZ SULTAN SELİM


Babası "Velî" lakabıyla anılan II. Bayezıd olan YAVUZ SULTAN SELİM HAN, Osmanlı hükümdarları arasında ilim itibariyle en yükseği olarak telakki edilir. Yüksek bir irade ve azime sahip olmasının yanında, ihtişam ve debdebeye önem vermez, sadeliği seven bir benliğe sahipti. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, Cilt: 2, s. 303-305)



Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet dairesinde dört yüz seneden beri devam edegelen Kur'an okunması geleneğini ilk başlatan Yavuz Sultan Selim'dir. Sultan, hilafetin alamâtı olan Hırka-i Şerif, Sened-i Şerif ve diğer Emânât-ı Mübâreke'yi Mısır'dan İstanbul'a hatimler indirterek getirmiş, İstanbul'a vardığı gece, sarayda yüksek bir mevkie yerleştirmiş, mimarbaşı ve ustalar, asıl tevdi olunacak makamı harıl harıl inşa ederlerken sefer yorgunluğuna bakmaksızın sabaha kadar ayakta beklemiş. O gece, geceli-gündüzlü Kur'an okunması için bir vazife tertib ederek 40'ıncısı bizzat kendisi olmak üzere 40 hafız tayin eylemiş. İşte o günden itibaren bu dairede sürekli Kur'an okunmaktadır. Bu hafızlar ikişer kişidir. Daima ikişer nöbetleşe vazifelerini ifa ederler. (Yahya kemal, Aziz İstanbul, İstanbul 1960, s. 121)

Meşayiha ve tasavvuf çevrelerine yakın bir padişah olarak adından söz ettiren Yavuz Selim Sultan, zamanın Halvetî şeyhlerinden Sümbül Sinan Efendi'yle münasebetlerinin daha yoğun olduğu bilinmektedir.
Sert tabiatına rağmen genelde bütün din adamlarının, özelde sufilerin kendisini etkilemesine izin vermiştir.
İnsan hayatında mürşid bir velinin lüzumuna inanan Sultan'ın bir şiiri şöyledir:
Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden a'lâ imiş.

Ölüm döşeğinde, ziyaretine gelen dostu Hasan Can onu teselli etmek için "Sultanım, Cenab-ı Hakk'a teveccüh edip Allah'la olunacak zamandır" deyince, "BİZİ BUNCA ZAMANDIR KİMİNLE BİLİRDİN? CENAB-I HAKK'A TEVECCÜHÜMÜZDE KUSUR MU FEHMETTİN?" demiştir. (Hoca Sadeddin Efendi, Tacü't-tevarih, Cilt: 2, s. 394)

                                KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

Kânûnî Sultan Süleyman’ın tasavvuf büyükleriyle münasebeti, Manisa’daki şehzadelik yıllarına kadar uzanır. Manisa’da valilik yaptığı yıllarda, annesi Hafsa Sultan burada bir cami ve zaviye yaptırmış, Halveti şeyhi Sünbül Efendi’den bu zaviyeye bir şeyh göndermesini rica etmiştir. Bunun üzerine de Şeyh Efendi, halifesi Merkez Efendi’yi (ö.1551) göndermiştir. Sık sık Merkez Efendi’nin meclisinde hazır bulunan Kanuni’nin, dinlediği vaazların etkisiyle ağladığı nakledilir. (Mahmud Cemaleddin el-Hulvi, Lemezât-ı Hulviyye ez Lemeât-ı Ulviyye, haz. Serhan Tayşi, İstanbul 1993, s. 463) Kanuni ile Merkez Efendi arasında sıhriyet bağı da kurulmuşmuştur. Yavuz Sultan Selim’in bir cariyesinden dünyaya gelen, Kanuni’nin hemşiresi Şah Sultan, Merkez Efendi ile evlenmiştir. Merkez Efendi ile aralarındaki yakınlık, Süleyman padişah olduktan sonra da sürmüştür. 1536’da vuku bulan Korfo seferine, Merkez Efendi “ordu şeyhi” olarak askerin maneviyatını yükseltmek için davet edilmiştir. (el-Hulvi, Lemezât, s. 464)

Kanuni’nin, hayatının sonlarına doğru Halveti şeyhi Nureddinzade’ye (Muslihuddin ibni Nureddin, ö.1574) intisab ettiği, zaman zaman onu saraya davet ederek sohbetlerinden yararlandığı nakledilir (Nev’izade Atâî, Hadâiku’l-Hakaik fi Tekmileti’ş-Şakaik, s. 213). Onun, bir Halveti şeyhi olan İbrahim Gülşeni’den de zikir aldığı söylenir (Muhyi-i Gülşeni, Menakıb-ı İbrahim-i Gülşeni, haz. Tahsin Yazıcı, Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara 1982, s. 415-416).

Kanuni’nin, çıktığı Belgrad seferine (1521), askerin maneviyatını yükseltmek amacıyla Nakşibendiyye tarikatı şeyhlerinden Mehmed Nurullah Efendi’yi (ö.1569) götürmüştür. Fetih gününü belirleyip zafer müjdesini veren Mehmed Efendi, daha sonra sarayda etkili vaazlarda bulunmuştur.

Kanuni’nin, aslen üveysi olmakla birlikte Nakşibendiyye’den de icazetli olduğu kaydedilen Abdüllatif Mahdumi’nin babasından da zikir telkini aldığını ve tarikat adabı öğrendiğini belirtmektedir. (Nev’izade Atâî, Hadâiku’l-Hakaik fi Tekmileti’ş-Şakaik, İstanbul 1268, s. 72, 199-200)

16. asrın mutasavvıflarından, üveysi meşreb Beşiktaşlı Yahya Efendi (ö.1571) Kanuni’nin süt kardeşidir. II, Selim, babası Kanuni’nin bu şeyhin bir dediğini iki etmediğini, ayağına giderek ziyaretlerde bulunduğunu ve ona bir takım hediyeler verdiğini söylemiştir. (Öngören, s. 219)

Esrar Dede’nin kaydına göre Kanuni, Mevlevi tarikatına intisab etmiştir. (Esrar Dede, Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye, tahkik: İlhan Genç, Basılmamış doktora tezi, Erzurum 1986, s. 107) Kanuni, Mevlana türbesini ziyareti sırasında sandukasını öpmüş (Yılmaz Öztuna, Başlangıcından Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul 1978, c. 1, s. 241), ardından Mesnevi-yi Şerifi okuyup sema eden dervişlerin meclisine katılmıştır (Sakıb Dede, Sefine-i Nefise-i Mevleviyan, Kahire 1283, c. 1, s. 145; Esrar Dede, Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye, s. 106). Şark seferlerine giderken özellikle ziyaret ettiği yerler arasında Mevlana ile şeyhi Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizi’nin türbeleri bulunurdu (Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti mefkuresi tarihi, İstanbul 1969, c. 2, s. 104). Bu tarikata olan sevgi ve saygısının bir başka göstergesi de onun Mevlana türbesi yanında iki minareli bir cami ile bir semahane, bir imaret ve dervişler için hücreler yaptırmasıdır (Nişancı Tarihi, s.  265-266; Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul 1314, c. 1, s. 160-161; M. Tayyib Gökbilgin, “Süleyman I”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1970, c. 11, s. 149).

Kanuni, Mevlana’nın bazı beyitlerindeki ifadeleri sebebiyle küfre girdiğini belirten bir fetva hazırlayıp kendisine gönderen Çivizade Muhyiddin Mehmed Efendi’ye (ö.1547) şu dörtlüğü yazıp cevap vermiş ve daha sonra onu şeyhülislamlık görevinden azletmiştir (Hüseyin G. Yurdaydın, İslam Tarihi dersleri, Ankara 1982, s. 114-15):

Âşığa ta’n eylemezdi müftî-i bisyâr-fen

Fenn-i sırr-ı aşkdan bilseydi bir mikdar fen

Şeyhülislamım diyen, bir tıfl-ı ebcedhan olur

Mekteb-i aşkında ol yâr idicek izhar fen.

Tarikat çevrelerinin, büyük şahsiyetler hakkında verdikleri bilgiler ele alınırken, onların bu şahsiyetleri kendilerine mâl etme temayülünde oldukları unutulmamalı; bu bilgiler bir başka kaynakla te’yid edilmelidir.



Şâzelî Şeyhler