Ahmed el-Alavî, Kuzey Afrika'da yayılan tasavvufî düşünce kadar Avrupa ve Amerika'daki tasavvufî hayat ve ihtida hareketleri üzerinde de etkili olmuş bir sûfîdir.
Genellikle Şâzeliyye'nin âdâb ve erkânını esas almakla birlikte, konunun irfan ve müşahede yönünü de ihmal etmemiş, bu noktada vahdet-i vücûd nazariyesinden çokça faydalanmış, İbnü'1-Arabî, Abdülkerîm el-Cîlî. İbnü'1-Fârız gibi sofilerin görüşlerini kabiliyetlerine göre müridlerîne aktarmıştır.
Şiir ve düşüncelerindeki bazı tasavvufî unsurlar dolayısıyla tenkide uğrayan Alevî, bir taraftan sahte sûfîlere, bid'at ve hurafelere karşı çıkmak isterken diğer taraftan tasavvufî düşünce ile mücadele edenlerle de karşı karşıya gelmiştir. Cezayir'in önde gelen âlimlerinden Abdülhamîd b. Bâdîs'in çıkardığı eş-Şihâb adlı dergide yayımlanan tasavvuf aleyhtarı yazılar bunların başında sayılmalıdır. Aynı doğrultuda yazılar neşreden en-Necâh dergisine cevap vermemiş, fikirlerini 1922'den itibaren Lisânli'd-dîn, 1926'dan itibaren de el-Belâğu'l-Cezd'iri adlı dergilerde yayımladığı makalelerle ortaya koymuştur.
Bilgisi, kültürü, ikna gücü, konuşma kabiliyeti ile geniş kitlelerin gönüllerini kazanan Alevî, dünyanın çeşitli yerlerine irşad için gönderdiği müridlerine, “Halktan abdest suyundan başka hiçbir şey istememelerini” özellikle tavsiye etmiştir.
Müstegânim'deki merkez tekke, şeyhin çizdiği plan üzerine dünyanın çeşitli yerlerinden gelen müridlerce yapılmış büyük bir külliyedir.
Ahmed el-Alavi'nin doktorluğunu yapmış olan Fransız Marcel Carret hâtıralarında bu müridlerin psikolojisini hayret ve hayranlık dolu ifadelerle anlatmıştır.
Tarikatın Ortadoğu'daki en meşhur tekkesi ise müridi Muhammed Hâşimi'nin Şam'da kurduğu tekkedir.
Aleviyye, daha onun sağlığında Şam, Yafa, Gazze, Falûye, Aden, Addisababa, Marsilya, Paris, Lahey ve Cardiff'te teşkilâtını kurmuş, bu halkayı Yemenli müridler daha sonra Liverpool, Hull, South Shields ve Birmingham'a kadar genişletmişlerdir. Bugün Arabistan'dan İngiltere'ye, Ortadoğu'dan Amerika'ya kadar uzanan geniş bir alanda Alaviyye'ye mensup dervişlere rastlamak mümkündür.
Ahmed el-Alavî içinde yaşadığı toplumdan zaman zaman tepki görmüş, halkı ipnotize etmek, dinî hayatı bid'at ve hurafeler içine gömmekle suçlanmıştır.
Şâzeliyye'nin diğer kollarına mensup sûfiler arasında da onu tenkit edenler çıkmış, fakat bütün bunlar etrafındaki insanların her gün biraz daha çoğalmasına engel olamamıştır.
İri taneli 99'luk teşbihleri boyunlarına asarak gezen Alaviyye mensuplarının Cezayir'de Fransızlar'a karşı verilen bağımsızlık mücadelesinde büyük hizmetleri geçmiştir.
Alaviyye'nin âdâb ve erkânında zikir ve halvet çok önemlidir.
Toplu zikir cehri (sesli) ve kıyâmî-kuûdî (ayakta ve oturarak) yapılır.
Halvetteki mürid 40 gün boyunca ibadet ve zikirle meşgul olur, oruç tutar. 75.000 defa kelime-i tevhid tekrar edildikten sonra ism-i celâl zikrine geçilir. Sondaki “...âh” hecesi nefes tükeninceye kadar uzatılır.
Ahmed el-Alavi'nin tarikat silsilesi, Ebü'l-Yezâ Mehâcî, Kaddûr el-Vekîlî, Muhammed b. Hatib el-Bûzîdî vasıtasıyla Derkâviyye tarikatının kurucusu Ahmed ed-Derkâvîye ulaşır.
Kaynak:
Mustafa Kara, "Ahmed el-Alevî". Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul 1989. Cilt: 2, s. 42-43
a.mlf. Metinlerle Günümüz Tasavvuf Hareketleri (1839-2000). İstanbul: Dergah Yayınları, 2002, s. 460-462