XVII. YÜZYILDA ANADOLU'DA ŞAZELİYYE
XVII. yüzyılda, Osmanlı devletinin merkezi olan İstanbul'da Şazeliyye tarikatının temsil edildiği ve irşad halkasının kurulduğu herhagi bir tekkesi tespit edilmemiştir. Şazeliyye tekkesi bu yüzyılda sadece Urfa'da kurulmuştur.
Şâzelî Ali Efendi (ö.1661), Şazeliyye'nin kurucusu Ebu'l-Hasan eş-Şazeli'nin (ö.1258) torunlarındandır. Afrika'dan önce İstanbul'a gelerek Erenköy'e yerleşmiş ve burada bir müddet kaldıktan sonra Urfa'ya giderek Halilurrahman Camii yanına yerleşmiştir.
Halilurrahman Camii'nin doğusundaki kabristanda bulunan türbesinin içindeki kitâbede, Osmanlı Sultanı IV. Murad’ın, 1639 yılında Bağdat seferine giderken, Şâzelî Ali Dede’yi tekkesinde ziyaret ettiği ve kendisine birçok bağışta bulunduğu rivayet edilmektedir.
Urfa’daki Şâzelî tarîkatının temsilcisi Ali Dede’nin devrinin Osmanlı Padişahı IV. Mehmet’in (Avcı Mehmet) ferman buyurması ve vezir-i azam Gürcü Muhammed Paşa tarafından 1651 yılında kendisine verilen bir berattan, Ali Dede’nin büyük bir şeyh ve Şâzelî tarîkatının pîri olduğu belirtilmektedir. Şeyhin Ebu’l-Hasan Şâzelî'nin evlatlarından olduğu vurgulanmaktadır. Beratta Şeyh’in Halilurrahman makamına yerleşmiş olduğu, tekkesinde maddî imkânsızlıklar içerisinde bulunduğu ve bizzat Şeyh’in, Sultan’ın huzuruna çıkıp Şâzelî tarîkatının kurucusu Şeyh Ebu’l-Hasan Şâzelî'nin evlatlarından olduğunu, ancak şahsı için herhangi bir maişet talebi olmadığını, Urfa’daki Halilurrahman makamındaki tekkesinin irşâd faaliyetleri için yardım talebinde bulunduğu ve Sultan’ın da, Şeyh’in Ebu’l-Hasan Şâzelî’nin evlatlarından olduğunu kabul ettiğini, talep ettiği yardıma karşılık olarak o dönemde kaza olan Ruha (Urfa) civarında olan Karaköprü Köyü’nün mülkiyeti ve geliri ile vergi ve buna tabi tüm öşür, rusûm ve benzeri kesintilerden muaf olmak üzere kendisine bağışlandığı, ayrıca Sultan’ın kendisi için her gün bu makamda bir hatm-ı şerif okunmasını istediği ifade edilmektedir.
Ayrıca bu berat, bir çeşit vakfiye niteliğinde olup, bağışlanan mülkiyetin devlet idarecileri tarafından geri alınmasını önleyen bazı ifadelerle sınırlandırılmıştır. Beratta mülkiyetin bağışlanma sebebi açıkça belirtilerek, Şeyh’in Karaköprü köyünün ister kendisi, ister evlatları tarafından istendiği gibi kullanılabileceği, hatta satılabileceği belirtilmektedir.
Dergah Camii'nde Şazeli Ali Dede ile başladığı rivayet edilen hizb ve zikir geleneği, onun vefatından sonra Kadiriler tarafından devam ettirilmiş, Derviş Eyyüb b. Bekir el-Kadiri (ö.1781) tarafından yürütülmüştür. O, Suriye'nin Hama şehrinden gelmiştir, Seyyiddir, kabri Dergah Camii avlusundadır. Derviş Eyyüb'den sonra, oğlu Şeyh Seyyid Abdal Muhammed (ö.1814), onun ardından oğlu Şeyh Seyyid Dede Osman Avni el-Kadiri (ö.1883) posta geçmiştir.
Şâzelî Ali Dede’nin soyundan gelenler, Halilurrahman Camiindeki Şazelî dergâhında tarîkat hizmeti verdiklerinden dolayı halk tarafında kendilerine “Halîlurrahman Şeyhi” denilmiştir.
Torunları ‘Eren’ ve ‘Felhan’ soyadlarını almışlardır.
Türbe arasındaki iki küçük yeşil mezarın, Şeyhin küçük yaşta vefat eden Hasan ve Hüseyin isimli çocuklarına ait olduğu söylenir.
Kaynak:
Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (Sufiler, Devlet ve Ulema: XVII. Yüzyıl), İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı, 2001, s. 425, 476
Ali Tenik, "Şanlıurfada Tekke ve Zaviyeler", Geçmişten Günümüze Şanlıurfada Dini Hayat, Yusuf Ziya Keskin (ed.), Ankara: TDV Yayınları, 2011, s. 192, 206-207
Mahmut Karakaş, Cumhuriyet Öncesi Şanlıurfa'da Kültür ve Eğitim adlı eserinde (s. 156-162), kimi şahıslar elinde bulunan berat ve bazı belgeleri değerlendirerek Şâzelî Ali Efendi hakkında bilgi vermiştir.
Osman Öksüzoğlu, Şanlıurfa Dergah Camii'nde Yapılan Tarikat Usulleri ve Müzikal Analizleri, yayınlanmamış doktora tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2015, s. 40-44, 129, 175-176
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-15511/sanliurfada-ziyaret-ve-adak-yerleri.html